"istanbullayüzleşme"
Yüz Çağdaş İstanbul Gravürü
Çoğu 18. yy. ve 19. yy.’larda fotoğraf yaygılaşıncaya kadar batılı gezgin ressamların desenlerinden yapılan ve oryantalizme veri sağlayan gravürler dışında çok az sayıda İstanbul’u konu alan gravür basılmıştır. Öyle ki bugün bile İstanbul’un tanıtımını, görev olarak üstlenmiş önemli kurumların vitrinlerini ve raflarını bunların kopyalanarak basılmaktan çizgileri belirsizleşmiş röprodüksiyonları süslemektedir.
Bartlett, Melling, Allom gibi sanatçıların yaptıkları bu gravürler, gezi yazılarına görsel dayanak oluşturan belge işlevi görmüş, oryantalist ressamlar için de; mekan, giyim-kuşam ve yaşam biçimi açılarından kaynak olmuştur. Temel amacı belgelemek olan bu gravürcülerin, kullandıkları tekniklerin getirdiği küçük ayrıştırıcı yanlar dışında plastik açıdan belirgin bir öznel yordamı olanından söz edilemez.
İstanbul’un yüzünü sanatçıların kendi iç aynalarından yansıtarak bakır ya da çinko bir plakaya kazımaları çok konuşulmuş ama bir türlü yaşama geçirilememiştir. Bu söylenildiğinde hemen Ercüment Kalmık’ın tümsek baskılarını, Aliye Berger’in çoğu monotip özelliği taşıyan tutkulu işlerini, Cihat Burak ustanın oldukça nüktedan, bazen didaktik, tarih bilinci taşıyan asitle kazılarını, elek baskılarını anımsayarak şaşırabiliriz. Kuşkusuz sanatsal üretimleri içinde İstanbul gravürleri de olan daha birçok sanatçımız vardır. Ama bir kitap oluşturmaya yöneldiğimizde yeterli sayıda yapıta ulaşamayacağımız da ortadadır.
Devrim Erbil belki de bu bağlamda ilk akla gelebilecek sanatçıdır. Kuşbakışı, kıpraşan çizgilerle İstanbul’un bitmez tükenmez enerjisini betimlerken anıtsal yapıları temel alarak geliştirdiği kompozisyonlarıyla, eski İstanbul gravürlerine de göndermede bulunur. Aydın Ayan’ın Eminönü’deki kuş yemcilerini konu alan, gravür sanatının nitel gereklerinin özenle gözetildiği asitle oymalarına da değinmeden geçemeyiz.
İstanbul 2010 için proje yarışları başladığında, işin ucunda kazanç sağlamak da olunca akıllara ilk gelen; söz konusu eski gravürlerin tıpkı basımlarını yapmak (doğal olarak ortalıktaki röprodüksiyonlardan foto-gravür tekniğiyle) veya kazı tekniklerini bilen birilerine eski kartpostallardan kalıplar oydurtarak ya da bu işi CNC’de yaparak, küçük ölçekli satışı kolay olabilecek gravürleri bir zanaatkara çok sayıda bastırtmak oldu. Bunların hiç birinin gerçekleştiğini de duymadık. Böylesi eğreti yaklaşımların uygulamaya geçirilememesi işin doğrusu, gravür sanatı açısından aynı zamanda da sanatçı etiği yönünden sevindiricidir.
2010 biterken “istanbullayüzleşme - Çağdaş İstanbul Gravürleri” sergisi ve kitabı İstanbul’a gözde bir armağan olacak. Sanatçı, galerici, üniversite, yazar, ozan birlikte, içtenlikli ve çoşkulu bir çabayla; tarihsel, kültürel, doğasal ve toplumsal her yönüyle benzersiz kenti için çalıştı.
Başlangıçta yalnızca tasarının adı olarak düşünülen “GRAVÜRİST” bu birlikte çabanın, kolektif bir yapının adı oldu. Birkaç atölyede birden çalışılırken ortaya çıkan coşku, sevinç, yardımlaşma, deneyimlerin paylaşımı, özellikle genç sanatçılar için birlikte oluşun güzelliğini ve önemini belirginleştirdi. İTÜ, GSB Gravür Atölyesi başta olmak üzere, MSGSÜ, Resim Bölümü Gravür Atölyesi, ÇOMÜ, Resim Bölümü Gravür Atölyesi gibi birçok üniversite ve sanatçı atölyelerinde, Ekim ve Kasım ayları içinde bir ayı aşkın süre çalıştay yapıldı. Bütün gravürler Galatea Sanat Galerisinin ev sahipliği yaptığı sergi ve kitap için sınırlı sayıda basıldı. Koleksiyonerlere yönelik, her sanatçının en az bir gravürünün yer aldığı iki özgün kitap (mappe) oluşturuldu.
GRAVÜRİST’le herhangi bir kurumun sağlayacağı ödeneği gereksinmeden İstanbul için özgün bir tasarıyla gerçek, doğru ve kalıcı bir iş yapıldı. Kitap bütünlüğünde bu denli kapsamlı bir çalışmanın Türk resim tarihinde ilk olduğunu söylemek yerinde olacak..
Ayrı kuşaklardan 40’a yakın sanatçının İstanbul’la yüzleşmesi bir kapak altında toplandı. İstanbul’ lu sanatçılar kalıplarına (çinko, bakır, linol, tahta vb.) çelik kalemleriyle İstanbul’a sevgilerini, umutlarını, sitemlerini, kaygılarını, korkularını oydular. Ona dışarıdan bakan bir yabancının gözüyle değil, onu içinde taşıyan, onun içinde yaşayan sanatçı duyarlıklarıyla. En büyükleri 37, en küçükleri 87 doğumlu, İstanbul’un dününe ve bugününe gençlikleriyle tanık olanlar, İstanbul için yazdılar, kazıdılar; Devrim Erbil, Refik Durbaş, Gülseren Südor, Yusuf Katipoğlu, Yaşar Miraç, Aydın Ayan, Emin Koç, Emrah Günay, Ahmet Umur Deniz, İhsan Doğrusöz, Can Aytekin, Beyza Boynudelik, Setenay Alpsoy, Sibel Kırık, Desen Halıçınarlı, Gümüş Özdeş, Kadir Selçuk Yaşa, Gizem Kurt, Hakan Ulusman, Kader Genç (…)
İstanbul’un bahar bahçe suyun iki kıyısında yerleşimin oldukça sınırlı olduğu, o anıtsal kapısı Haydarpaşa’yla Anadolu’ya açılan 50’li yıllarında genç olan, 60’larda 70’lerde, üniversitelilerin, işçilerin, yazarların, çizerlerin, düşün adamlarının yaşadığı; cumbalı evlerde oturanların apartman sevdasına tutuldukları, cumbalardaki sardunyaların yerini balkonlardaki tv antenlerinin aldığı döneminde genç olanlar, 80’lerin her yönden savurguna tutulmuş kirli, paslı can pazarında İstanbul’da genç olanlar, 90’larda bütün çirkinliklerinin üstünün boyanıp cilalandığı, gökdelenlerin ense çukuruna, tepesine bindirildiği, dünyanın en güzel mimari örnekleri olan camilerinin estetik yapısına karşıt kitch yapıların yüzüne kara gibi çalındığı günlerinde genç olanlar. Bugün ve gelecekte İstanbul sevileri içlerinde hep diri, hep genç kalacaklar İstanbul’la yüzleştiler.
Sanat pazarı ve sanat yazarları ne kadar görmezden gelse de yurdumuzda kazı resim sanatı 130 yılı aşkın bir süreçte köklenip dal budak salmıştır. Resmi ve özel eğitim kurumlarının son derece geniş olanaklara ulaşmış atölyeleri olduğu gibi genç sanatçıların bile tam donanımlı özel gravür atölyelerinin varlığını görmekteyiz. Gravür sanatı ve İstanbul’un 2010’u için “istanbullayüzleşme -Yüz çağdaş İstanbul Gravürü” sergisinin ve kitabının uslara, gönüllere kazınacağı kanısındayız.
Böylesi güzel bir işe kapılarnı açan Galatea Sanat Galerisi’nin sahibi Sayın Ali Şahinler’e, Kitap için yazan şiirimizin iki usta ozanı, Sayın Refik Durbaş ve Sayın Yaşar Miraç’a, verdikleri destek ve güzel anlayışları için İTÜ Güzel Sanatlar Bölümü Başkanı Sayın Doç. Dr. Yüksel Demir’e, bu tasarının eksiksiz gerçekleşmesi için düşünce ve emek veren Sayın Ezgi Öz’e, değerli deneyimlerini ortaya koyan ressam Ursula Soltermann Katipoğlu’na ve teknik destek ve uygulamada görev alan sevgili genç ressam arkadaşlarımız; Sibel Kırık’a, Desen Halıçınarlı’ya, Kadir Selçuk Yaşa’ya, Hakan Ulusman’a içten teşekkürlerimizi sunarız.
Umut Germeç