KAZI RESİM SERGİSİ
“kazınmış imgenin boyanmış olana baskınlığı”






Anadolu’da tahtayı kazıyarak, oyarak kalıp yapma ve bu kalıbı boyayıp basma, yazmacılık; başlangıcı yüzyıllar öncesine dayanan bir halk sanatıdır. Bunun yanı sıra metal ustalarının çelik kalem işleri (hakk) de ülkemizde kazı resmin köklü bir geleneğe oturduğunun kanıtıdır. 1883 yılında kurulan Sanayi-i Nefise Mektebi’nin dört bölümünden biri “hakk” (gravür) bölümüdür. Yaklaşık yüz otuz yıldır, akademik düzeyde eğitimi sürdürülen kazı resim, modern gravürün öncülerinin deneyimleri, bulgularıyla gövde kazanıp; boya resim ve heykelin yanında özgün bir sanat dalı olarak yerini almıştır.

Kalıbı oyarak, yontarak yapılandırma, boyayarak ya da boyamadan kağıtla buluşturma, baskı sanatçısı için, estetik biçime ulaşmada çoşkulu bir süreçtir.

Bir baskının “özgün” olmasının ilk yasası, kalıbını sanatçının biçimlendirmesidir. Röprodüksiyon olanı, çoğu galerici bile özgün kazı resimle karıştırmaktadır. Kendine özgü plastik dilinin, anlatımı çoğaltarak yayma özelliğinin, nicel ve nitel açılardan gereklerinin anlaşılması; kazı resim sergilerinin artması ve sanatçı-galerici-izleyici bütününün daha sık oluşturulması yoluyla gerçekleşecektir.

Kazı resim sergilerinde, monotip özelliği taşıyan basımların çoğaltılmış özgün olarak imzalanmış olması, sıklıkla karşılaştığımız bir durumdur. Yarışma sergilerinde dahi kalıbında tümseği, oyuğu olmayan değerleri barındıran, çoğaltılamayacak yapıya sahip baskıların, basım sıra sayısı ve toplam sayısı yazılarak imzalandığını görmekteyiz.

Birinci basımdan sonuncu basıma kadar bütün baskıların eş değerde olması temel kuraldır. Kalıbı oluştururken alınan baskılar “durum baskısı”, kalıp gerekli plastik niteliğe ulaştığında çoğaltma öncesi, boya verme, silme ve bası ayarı için yapılan basımlar “deneme baskısı” olarak imzalanır.

Akademi’de 1936 yılında Resim Bölümü Başkanı olan Leopold Levy’nin kurup işlerlik kazandırdığı Gravür Atölyesi, ülkemizde modern resmin kavranılmasında büyük etkisi olan Prof. Sabri Berkel’le başlayarak kazı resmin; estetik açıdan olduğu kadar etik açısından da uluslararası ölçütlerini gözeten, ilkeleştiren Doç. Fethi Kayaalp, Prof. Asım İşler, Öğr. Gör. Fevzi Tüfekçi gibi değerli sanatçı eğitimcilerle köklenip gövdelenen koca çınarı olmuştur.

“Kayaalp’in Güzel Sanatlar Akademisi Gravür Atölyesi’ndeki görevi sırasında sayısız baskı sanatçımızın eğitimine katkıda bulunduğunu, baskı sanatının “olmazsa olmazları”nı titizlikle öğrettiğini unutmamak gerekir.”

Nurullah Berk atölyesinden (1947) mezun olan Kayaalp, kazı resim tekniklerini Leopald Levy’ den öğrenir. Özellikle “şekerli vernik” tekniğine eğilim gösteren Kayaalp bu tekniğin canlı, akıcı ve fırça işçiliğine dayalı, doğrudan doğruya oluşunu kendi figüratif yordamıyla bütünleştiren büyük bir gravür ustasıdır. “Gravürlerinde desen gücü, sağlam bir kuruluş ve ustaca kullanılmış bir gravür tekniği bulmaktayız”

1982 yılında emekliliğiyle atölye hocalığını, asistanı Asım İşler üstlenir. 1970-1974 yılları arasında Paris Güzel Sanatlar Akademesi’nde ve Atölye 17’de S.W. Hayter’le gravür çalışmıştır. Hayter tekniği olarak bilinen, aynı plakayla bir basımda çok renkli baskı olanağı sağlayan tekniği uygulamış ve öğretmiştir.

“1912’de kolajın ortaya çıkışıyla birlikte resim ve heykel terimlerinin kapsamı değişmiştir” . Kazı resim, bir imgeyi çoğaltma ya da belgeleme gibi tarihsel işlevini matbaaya ve fotoğrafa bırakınca, kalıbın plastik yanı önem kazanarak heykelin, basılmış özgünün çağdaş yorumuyla da (çoğaltmak artık baskı yapmanın temel gerekçesi değildir) boya resmin alanına girmiştir. Kalıbın fırça, ıspatula gibi boya yüklenmiş imgeyi, çizgiyi, lekeyi tuvale de aktarmakta kullanılabilir oluşu, kazı resmi çoğaltma sürecinden çıkarıp, yaratma sürecine sokmuştur. İşler’in soyut anlatımcı yordamı daha kalıbı oluşturma yaşantısında açığa çıkar. Kalıbı tüketircesine kendi estetiğini arar. Basılmış öğe onun kalıba yüklediği enerjinin sonucudur.

İşler’in emekliliğinin ardından 2006 yılına kadar, gravür derslerini, 1992’de Öğretim Görevlisi olarak çalışmaya başlayan Fevzi Tüfekçi vermiştir. İDGSA-Yüksek Resim Bölümünü 1975'te bitiren Tüfekçi, Kayaalp’in öğrencisi olmuştur. Son yıllarda sanatsal etkinliğini daha çok kazı resim alanına kaydıran Tüfekçi’nin kazı resminde, biçimlere parçalanan kalıp, üzerine aldığı renklerle toparlanıp kağıtla buluştuğunda, kazı resim tekniklerine son derece egemen biri için bile, nasıl yapıldığına ilişkin kafa yorarken, heyecan veren bir basım gerçekleşir. “Aquatint” tekniğinin en yetkin kullanımını Tüfekçi’nin işlerinde görürüz.

Son üç yıldır Prof. Mehmet Mahir’in sorumluluğunda, Arş. Gör. Can Aytekin’le birlikte eğitimini yürüttüğümüz Gravür Atölyesi, tarihsel önemi, donanımı ve eğitimsel birikimiyle öğrencinin plastik ve edebi dilinin oluşumunda önemli bir işlev görmektedir.

1980’lerde özgün baskı kapsamına giren terimler, disiplinler tartışılırken (Ferit Edgü’nün 1981 Milliyet Sanat Dergisi’nde yayımladığı bir sergi-sunum yazısıyla başlayan), Prof. Gündüz Gölönü 1979 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi yayınları arasından “Kazı Resim” adlı, gravürcü için sağlam bir el kitabı olabilecek yapıtını yayımlamıştı. Kazı resim tekniklerinin ve araçlarının adlarının Türkçe karşılıklarını, bir dilci özeniyle bulup kullanan Gölönü’nün eğitime katkısını vurgulamadan geçemeyiz.

20. yüzyılın ilk yarısında, kazı resim Batıda olduğu gibi bizde de yazınla, şiirle eşlenerek gelişir. 1940'lı yıllar ve sonrasında şiir kitapları ve dergi kapaklarında özgün kalıpların kullanıldığı görülür. Sanatçıların kendilerinin oluşturduğu kalıplar tipo baskı makinelerinde sayfalara bağlanarak basılmıştır. Kazı resim o günlerin sınırlı teknolojik koşullarında geleneksel sosyal-kültürel işlevini görmüştür. Ülkü Dergisi, daha sonraları çıkan Orhan Veli’nin Yaprak’ı, Eşref Üren’in, Turgut Zaim’in, Bedri Rahmi’nin ve Nurullah Berk'in kazı resimlerini şiirlerle eşleyerek yayımlamıştır.

Eğitim dışında, kazı resmin sanat galerilerinde görülür olması da kuşkusuz gelişimine itki sağlayan ikinci önemli unsurdur. Sergilerinde kazı resme ağırlıklı yer veren, Cihat Burak, Devrim Erbil, Özer Kabaş, Mürşide İçmeli, Mustafa Aslıer, Aydın Ayan, Hayati Misman gibi sanatçıların yaklaşımları bu alana ilişkin estetik ve etik değerlerin yerleşmesinde etkili olmuştur.

1960’larda biri Aliye Berger’in, diğeri Fethi Karakaş’ın kendisinin yaptığı olmak üzere yalnızca iki özel baskı presi vardır. Günümüzde kazı resim yapan her sanatçı atölye düzeneğini kolaylıkla oluşturmaktadır. Kurum niteliğinde, sanatçılara açık büyük kazı resim atölyeleri de vardır.

Atölye Alaturka sanatçılara, şimdiye kadar alışmadığımız büyük boyutlarda baskı yapma olanağı sağlayan donanımıyla, yayınlarıyla ve yöneticilerinin ilkeli tutumlarıyla, kazı resmin gelişimini bütünleyen, önemli bir merkez konumundadır. Tecimsel yaklaşım içinde olan özel atölyelerin varlığından da söz edebiliriz. Hangi ilişki biçimi içinde üretilmiş olursa olsun, bir okulda veya olanakları geniş bir özel atölyede, bu durum ne iyi kazınmış bir imgeyi bozabilir ne de basit olanı kurtarabilir.

Kazı Resim Sergisi’nin özellikle; çoğaltılmış özgünün nitel–nicel yanı ve teknik çeşitlilik , yetkinlik bakımından sağlam bir örnek olacağı kanısındayız.

Umut Germeç, Asmalımescit 2009
executed by SergiRehberi.com